‘’Kadına yönelik şiddet’’
Ne yazık ki son yıllar da en çok duyduğumuz, şahit olduğumuz, dile getirdiğimiz, kanayan ama asla kabuk bağlamayan yaramız…
‘’Kadına yönelik şiddet’’, kadının fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle sonuçlanan acı çekmesine neden olan ister özel hayatında, ister toplum önünde meydana gelmiş olmasıyla cinsiyete dayanan her türlü şiddet anlamına gelir.
İnsan doğası gereği şiddet uygulamaya müsait bir yapıya sahiptir evet, ancak kişi kendini korumak zorundaysa, hayati tehlikesi olduğunu hissederse buna başvurmalıdır. İşte asıl mesele tam da bu aslında. Şu an bulunduğumuz toplum yapısı içerisinde kişi, herhangi bir tehlikeye maruz kalmaksızın kendinde bu hakkı görebiliyor ve bunu gerçekleştirirken de ‘’Eşim’’, ‘’Annem’’, ‘’Kızım’’, ‘Kız Arkadaşım’’ adı altında kalıplara sığınıyor. İşte bu durum bize şunu düşündürmeli; evet ben bir ‘’Koca’’ olabilirim bir ‘’Oğul’’ olabilirim ben bir ‘’Baba’’ olabilirim ama her şeyden önce İNSAN olmalıyım, hayat bana yaşadığım süre zarfında bu sıfatları yüklemiş olabilir ancak bu sıfatların hiçbiri karşımdaki kişiye el kaldırabilme, onu psikolojik yönden, cinsel yönden hor görebilme hakkı tanımıyor, tanımamalı !!!
Hep diyoruz ya hani eğitim, her şeyden önce eğitim..! İşte tam da bu durumda devreye giriyor, kişinin önem teşkil eden eğitim süreci kendi evinde, doğup büyüdüğü yerde başlıyor. Şiddet eğiliminin temeli ailede atılıyor. Şiddete maruz kalan çocuk ileriki yıllarda bunu yapabilme hakkını kendinde buluyor ve ne yazık ki bunu ‘’Güç’’ adı altında benimsiyor. Toplum içerisinde erkeğe ve kadına biçilen roller de şiddetin yaygınlaşmasına neden oluyor. Erkek kontrolcü, kadından sorumlu bir yapıda, kadın ise sessiz ve itaatkâr olarak biçimlendiriliyor.
Kadın şiddet gördüğü zaman çevre uzlaştırıcı bir rol oynuyor. Aile yapısının önem teşkil etmesinden ötürü, gelip geçici bir durum olarak lanse ediliyor. Şiddet gören kadın, en yakınları da dahil olmak üzere çevredeki herkes tarafından affetmesi ve evine dönmesi konusunda bir nevi baskıya maruz kalıyor. Kısacası kadını bir insan olarak değil meta olarak görüyorlar ve herkesin de bu şekilde görmesini istiyorlar.
Kadının yeri evidir diyen onu okutmayan, iş sahibi olmasını engelleyen aşırı sınırlamalar içerisinde bunaltan anne ve babalar da var tabii... Boşanmayı bir suçmuş, bir ayıpmış gibi gören, şiddete uğrayan kızlarının yanında olacakları yerde kızlarının kocalarıyla arayı bulup tekrar evine gönderenler… Yada oğlunun karısını dövmesine içten içe sevinen, kendisi nasıl şiddet gördüyse, ezildiyse aynısını gelininin de yaşamasına izin veren kayınvalideler ‘’Sözde hemcinslerimiz.’’
Anlayacağınız kadının şiddet görmesinde toplumun bütün fertleri az yada çok suçlu bazıları da suç ortağı…
Bu sorunun yani ‘’Kadına yönelik şiddetin’’ önlenebilmesi için kafaların değişmesi gerekiyor. İnsanların bakış açılarını değiştirmesi gerekiyor bu da uzun vadede eğitimle mümkün olabilecekmiş gibi görünüyor.
Biz kadınlar bu ihtimale inanmak, gerçekleşeceği günü görmek istiyoruz, şiddete maruz kalmamak, ölümle burun buruna gelmemek istiyoruz. Haklarımızdan, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz!!!
Comentarios